Dünyadaki En Mutlu İnsanlar Daimî Zikrin Sahipleridir
Yazarlar - İmam İskender Ali Mihr
Perşembe, 26 Nisan 2012 08:23
ShareSevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir zikir sohbetinde Yüce Rabbimiz bizleri birlikte kıldı. Bu, bir mutluluk sevgili kardeşlerim; sizlere hitap etmek, sizlerle birlikte olmak, kalp kalbe, gönül gönüle bir beraberlik…
İnsanlar hep mutlu olmak isterler. Herkesin temel arzusu budur; mutlu olmak. Bu mutluluğu hep aranması lâzımgelen yerin dışında ararlar. Zannederler ki, meselâ; benim çok param olursa ancak mutlu olabilirim. Mutluluk, öyle de mümkündür, neye ihtiyacın varsa onu alırsın ve de hiç problemin olmaz.
Sevgili kardeşlerim! Mutluluk bir gönül işidir, para işi değildir. Nice zenginler var ama mutlu değiller! Huzur içinde yaşayamıyorlar, tam aksine sıkıntılı bir dünya yaşantıları söz konusu.
Öyleyse insanlar için mutluluk bir uyum halidir. Kişinin iç dünyasında mutlu olması lâzım, dış dünyasında yani başka insanlarla ilişkilerinde mutlu olması lâzım, Allah ile olan ilişkilerinde mutlu olması lâzım. Bu 3 ayrı cepheden mutluluğa baktığımız zaman, mutluluğun tamamının yakalanması birtakım şartlara bağlı oluyor.
Dünyadaki en mutlu insanlar daimî zikrin sahipleridir. Neden öyle? Çünkü nefslerinde afet kalmamıştır. Öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, iptilâlar vs. bu afetlerden hiçbirisi o kişinin iç dünyasında artık mevcut değildir. Buna karşılık o, Allah ile olan çok yakın beraberliği sebebiyle, daimî zikri sebebiyle, nefsinin kalbindeki bütün afetleri yok etmiştir. Zikir, nefsin kalbindeki afetleri yok edici en sağlam silâhtır. Kim, daimî zikre ulaşırsa o kişinin nefsinde afetler sıfıra iner. İşte bu, o kişinin çok mutlu olmasını konuşlandıran bir özel durumdur.
Allahû Tealâ zikri farz kılmış. Allahû Tealâ Âli İmrân Suresinin 191. âyetinde bu muhtevayı açıklıyor:
3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.
“Yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim: Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de, Allah’ı zikredin.” diyor.
E, bir insan kaç halde bulunabilir? Ayaktadır, oturuyordur veya yatıyor haldedir ama Allahû Tealâ, bu 3 halin 3’ünde de Allahû Tealâ’yı zikretmemizi istiyor. Öyleyse zikirle uyuyacağız ve uyandığımız zaman da zikretmekte olduğumuzu yaşadığımız bir noktaya ulaşacağız.
Uyanıkken kişinin zikri kaybettiği anda zikirsizlik sebebiyle kendine gelmesi ve derhal yeniden zikre başlaması kolaydır ama bir insanın uyandığı an Allahû Tealâ’yı zikretmekte olduğunu tespit etmesi, dünyadaki en mutluluk verici olaydır ve insan, uyanırken hâlâ Allah’ı zikrettiğini tespit ettiği zaman, her uyanışında bunu yaşadığı zaman, uyurken de zikretmekte olduğunun artık kesin şekilde farkına varmıştır.
Zaten uyanıkken her an Allahû Tealâ’yı zikreden bu kişi (geriye uyku kalıyor sadece) o noktada ne yapabilir? İşte Allahû Tealâ, o noktada kişiye yardım ediyor. Onun dışındaki bütün zaman parçalarında Allahû Tealâ’yı zikretmeyi gerçekleştirebilen bir insan, bunu kendi başına yapamaz. Allah’ın yardımı temel faktördür. Allahû Tealâ mutlaka o kişiye yardım edecektir. Zikrini artırdıkça Allah’ın yardımı artacaktır ve bir sabah kişi zikir ile uyandığını görecektir ve her sabah da aynı standart geçerli olacaktır. Günün hangi saatinde olursa olsun, kendini kontrol ettiği zaman içindeki sesin “Allah, Allah, Allah…” diye devam ettiğinin farkına varacaktır. Bu onu sonsuz bir mutluluğa ulaştıracaktır. Her an Allah’ı tesbih eden, her an Allah’ı zikreden bir insan…
Zikir insanın kalbindeki afetleri yok eden tek silâh olduğu cihetle, Allah kelimesinin tekrarı ve bu kesintisiz olduğu sürece insanın nefsinin kalbindeki afetler yavaş yavaş azalacak, azalacak, daimî zikir sebebiyle yenilerinin oluşması mümkün değil ve bir gün tamamen yok olacaktır ve işte o kişi, daimî zikrin sahibidir ve nefsinin kalbindeki afetler tamamen yok olmuştur. Bu insan dünyadaki en mutlu insanlardan biridir.
İnsanı mutsuz eden şey, afetlerin tesiri ile yaptığı yanlış davranışlardır. Öfke afetinin tesiri ile bir insan bir başkasının her zaman kalbini kırabilir. Belki ona zarar da verebilir. Birbirini öldüren insanlar bile var. Öyleyse her öfkeyle kalkan kişinin zararla oturduğu vakıası ile karşı karşıyayız. Allahû Tealâ ise sükûneti emreder, sakin olmayı emreder.
Allahû Tealâ zikri de farz kılmıştır, çok zikri de farz kılmıştır, daimî zikri de farz kılmıştır. İfade aynen açık:“Yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim: Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikredin.” diyor.
Bunun mânâsı; yatınca zikre devam eden bir kişi, uyuyana kadar iradî bir yapıyla zikrini devam ettirir ama bir süre sonra bu kişi uyanırken Allahû Tealâ’yı zikrettiğini fark edecektir. Allahû Tealâ bu konuda herkese yardım eder. Bir kişi uyandıktan, uyuduğu noktaya kadar hep Allahû Tealâ’yı zikrediyorsa bunda bir eksiklik söz konusu değilse o kişi bir süre sonra uyanırken de Allahû Tealâ’yı zikrettiğini fark edecektir ve zikrini bu standartlarda devam ettirdiği sürece, uykuda da zikreden bu kişi daimî zikrin sahibi mutlaka olacaktır.
İşte zikir mi sevgili kardeşlerim? Nefsinizin kalbindeki afetleri yok eden tek silâhtır. Allah kelimesini “Allah, Allah, Allah…” diye sesle veya ses çıkarmadan “Allah, Allah, Allah…” diye Allah’ı zikretmek veya dilini kullanmadan iç sesiyle “Allah, Allah, Allah…” diye Allahû Tealâ’yı zikretmek, üçü de Allah’ın katında makbuldür, kabul görmüştür. Nereden biliyoruz kabul gördüğünü? Çünkü Allahû Tealâ “Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de Allahû Tealâ’yı zikredin.” diyor ve uykusu gelen bir kişi, uykuya dalana kadar hep Allahû Tealâ’yı zikrediyorsa bir gün uyandığı zaman da Allahû Tealâ’yı zikretmekte olduğunu görecektir.
Allahû Tealâ bir emir verdiği zaman yaratığı olan bir insanın bunu yapıp yapamayacağını en iyi bilendir. Çünkü O yaratmıştır ve bütün insanlar için bu mümkündür. Kişi, Allahû Tealâ’dan mutlaka yardım alacaktır. Mutlaka daha güzele, daha güzele gidecektir ve zikri öyle bir noktaya gelecektir ki; bir sabah uyanırken zikirle uyandığını görecektir ve bu hep devam edecektir. Kişi, uyku denilen o müessesenin içinde de hep Allah’ı zikrederek uykusunu tamamlamıştır. Bu, Allah’ın kişiye en büyük yardımıdır. Çünkü böyle bir insan daimî zikrin sahibidir.
Bu insan ruhunu Allah’a teslim etmiştir. Bu insan vechini Allah’a teslim etmiştir. Bu insan nefsini Allah’a teslim etmiştir. Bu kişi iradesini de Allah’a teslim etmiştir. Bu kişi, artık daimî zikrin sahibidir. Her an, kendini kontrol ettiği zaman içindeki sesin “Allah, Allah, Allah…” diye devam ettiğini duyar. Dili kımıldamamaktadır ama iç dünyasında Allah kelimesi yankılanmaktadır. İşte, her uyanışta kişi içindeki sesin o “Allah” kelimesini devam ettirdiğini büyük bir huzurla, mutlulukla görür, yaşar ve o kişi hayatından çok memnun bir insandır. Yaşamak onun için bir zevktir, huzur kaynağıdır.
Onun da başına başkalarını çok üzen şeyler gelir mi? Elbette, gelir ama o başkaları gibi üzülmez. O, nefsinin kalbindeki bütün afetler yok olduğu için kimseye düşman olamaz, kimseye kötü davranamaz. Düşman olmanın bir insana verdiği sıkıntıyı hiç yaşamayacaktır. Başka birisine kötü davranmanın kişiye verdiği huzursuzluğu hiç yaşamayacaktır. Çünkü daimî zikrin sahibi olan bir kişi bu istikamette bir faaliyetin sahibi olamaz. Nefsinde afetler bütünüyle yok olduğu için, o kişi sadece başkalarına huzur verecek davranışların sahibi olarak ömrünü tamamlar. Bu ömrü boyunca da hep aynı güzellikleri yaşamaya devam ettiği için, bir başka ifade ile başkaları için yaşadığı için, hayatını başkalarının mutluluğuna vakfettiği için kesintisiz bir mutluluğun içinde yaşar. Her zaman huzur içindedir. Kızmaz, öfkelenemez, huzursuzluk yaşamaz. Olaylar hangi ölçüde güç olursa olsun, Allah daima onunla beraber olduğu için, ona her an destek olduğu için, her an onunla Allah konuştuğu için o hep huzur içinde bir ömrü devam ettirecektir.
Sevgili kardeşlerim! Allah’ın dizaynı bütün insanlar için huzur verici bir dizayndır. O ister ki bütün insanlar mutlu olsunlar ve insanı gerçekten o mutluluğa ulaşabilecek bir dizaynda yaratmıştır. O kişiye afetlerle dolu bir nefs vermiştir ama hasletlerle dolu bir de ruh vermiştir ve kişi, dengededir ama o kişi, ruhunu Allah’a ulaştırmıştır. Ruh, vücudu terk edip gitmiştir. Böyle bir durumda denge nasıl sağlanabilir; nefsin afetlerinin, en az yarısı yok olduğu takdirde denge oluşabilir. İşte, Allah kelimesinin “Allah, Allah, Allah…” diye sesli ve “Allah, Allah, Allah…” diye sessiz tekrarı, nefsin kalbindeki afetleri yok edecek olan en sağlam silâhtır. Allah kelimesi afetleri yok eden bir özellik taşır.
İşte böyle bir standart içinde kişi bunu gerçekleştirdiği zaman, daimî zikre ulaştığı zaman nefsinin kalbinde afetlerin barınması artık mümkün değildir. Bu kişi kesintisiz bir zikrin sahibi olduğu için nefsin kalbindeki afetler adım adım yok olacak ama yeniden nefsin kalbini dolduramayacaktır. Çünkü zikir devam etmektedir. Sonuç; bu kişinin kesintisiz bir mutluluğa ulaşmasıdır.
İnsanlar için bu mutluluk, başka insanlara verilen mutluluğun da o kişide aynen tezahür etmesi Allah’ın kanunu olduğu cihetle, bu kişi etrafındaki insanlara ne kadar mutluluk verirse o kadar mutlu olacaktır.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ herkesi sever; en az sevdiğinden en çok sevdiğine kadar bir insanlar dizisi her zaman hayattadır. İşte Allah’ın en çok sevdikleri, Allah’ı en çok zikredenlerdir. Daimî zikrin sahipleri, nefslerinin kalbinde hiç afet kalmadığı için başkalarına her an en güzel davranışlarla muhatap olanlardır. Bu konunun temelinde sevgi vardır, sevgili kardeşlerim.
Sevmek… Sevmek bir insanı mutlulukların doruğuna ulaştırabilecek olan tek silâhtır. İnsanları sevmeyi öğretecektir Allahû Tealâ size. Nefsinizin kalbindeki nefret, bütünüyle daimî zikir sebebiyle yok olacaktır. Hiç kimseden nefret etmeniz mümkün olmayacaktır. İnsanların size kötülük yaptığını, yapmakta olduğunu görmeniz, onlara öfkelenmeniz için sebep teşkil etmeyecektir. Onları da seveceksiniz. Onlar için de Allahû Tealâ’dan af ve mağfiret dileyeceksiniz. Allah’ın, onların da nefslerinin kalbindeki afetlerini almasını dileyeceksiniz. O afetler yok olsa o kişi de daimî zikrin sahibi gibi hep Allah’ı zikreden, herkese yardım eden, hiç kimseye kötülük yapması mümkün olmayan bir insan olacaktır.
Allahû Tealâ bütün insanlar için mutluluğu hedef göstermiş ve emirlerini buna göre vermiş. Bir insanın mutluluğunun artışındaki en sağlam parametre zikirdir. Allah kelimesi, nefsin kalbindeki afetleri yok eden bir muhteşem silâhtır. Allah kelimesi, bir insanın mutluluğunun temelini teşkil eden, Allah’ın en büyük hediyesidir. Onun için Allahû Tealâ zikri ve günün yarısından daha fazla zikri yani çok zikri farz kılmakla kalmamış, daimî zikri de farz kılmıştır ki; o kişi mutluluğun doruğuna çıksın.
Nefsinin kalbinde afet kalmayan bir insan, hiç kimseye kötülük edemez sevgili kardeşlerim. Hiç kimseyi üzecek bir davranışta bulunamaz. Eğer böyle bir olayı bilmeden, farkına varmadan, kaza ile yapmış da başka birini üzmüşse bundan büyük bir huzursuzluk ve üzüntü duyar. Allahû Tealâ’dan, o kişinin üzüntüsünü alması için hep dualarda bulunur, taleplerde bulunur. Kendisi için dünyada sadece başkalarını mutlu etmek ve bunun için yaşamak hedef teşkil etmiştir. O kişi için artık düşman yoktur. Başkaları mı? Ona karşı düşman olabilirler ama o, başkaları için bir düşman hüviyetinde olamaz, yaşayamaz. Hiç kimseye düşmanlık etmesi, bilerek başkalarına zarar vermesi, bilerek insanlara sıkıntı vermesi hiçbir şekilde mümkün değildir. Çünkü o, Allah’ın tasarrufundadır.
Tasarruf müessesesi daimî zikirden ötesidir. Tasarruf müessesesi, bir insanın nefsinin kalbindeki bütün afetlerin yok olmasından itibaren tahakkuk eder ve bu kişinin davranış biçimlerinin arkasında hep Allah vardır. Allah, onu en güzel davranışlarla mükâfatlandırır. Başkalarına hep mutluluk vermek için yaşamaya başlar ve başkalarının kendisine kötü davranması, onu kötü davranan kişiye iyilik etmekten men edemez.
Sevgili kardeşlerim! İşte dünyadaki en mutlu insanlar onlardır; daimî zikrin sahipleri. Hiç kimseye karşı kin duyamayanlar, bu hissi bütünüyle Allahû Tealâ’nın kalplerinden sildiği insanlar…
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ, bir insan bir diğerine kötülük ettiği zaman, kötülük gören kişiye onun aynını karşı tarafa işlemek imkânı ve yetkisini vermiş. Bu, kötülüğe kötülükle mukabele etmektir. Bundan daha üstün bir saha var mı? Evet, kötülüğe mukabele etmemek. Biri ona kötülük ediyor fakat o kişi, kendisine kötülük edene kötülük etmiyor. Daha üstün bir muhteva var mı? Evet, kötülüğe iyilikle mukabele etmek. Kendisine kötü davranan kişiye öyle bir iyilikle mukabele eder ki; kötü davranan kişi belki de yaptığından utanç duyar.
İşte sevgili kardeşlerim, Allah ile olan ilişkilerinizde herşeyin en güzel olduğu bir dünyada yaşamak isteyen bir insan bu hedefe ulaşabilir mi? Evet, ölçüsü daimî zikre ulaşmaktır. Allah kelimesini, Allahû Tealâ öyle bir kurtarıcı olarak vermiş ki insanoğluna, o Allah kelimesini eksiksiz bir şekilde 24 saat boyunca tekrar etsinler de, nefslerinin kalbinde hiç afet kalmasın ve bütün davranışları etrafındakilere sadece huzur veren davranışlar olsun. Böyle olunca o kişinin de her an mutlu olması söz konusudur. Kesintisiz bir huzur içinde, kesintisiz bir mutluluk içinde yaşayabilmek bunun gerektirdiği bir sonuçtur. Çünkü kişinin iç dünyasında öfke, kin, kıskançlık haset, isyan, iptilâlar vs. gibi afetlerin hiçbirisi kalmamış olacaktır.
Sonuç nedir?
Sonuç; afet yoksa başkalarına zarar vermek de yok.
Sonuç; afet yoksa başkalarını huzursuz etmek de yok.
Sonuç; afet yoksa başkalarını mutlu etmek var.
Çünkü hasletler hep onu emreder. Öfkenin yerini sükûnet almıştır, nefretin yerini sevgi almıştır. Seven insan sevdiğine her zaman yardım edecektir. Öyleyse bu kişi hayatını mutlulukla, huzurla, bir sevgi halesi içinde yaşayarak devam ettirecektir. Onun mutluluğu etrafındaki insanları da mutlu edecektir. Onlar da bu istikamette bir hedefe doğru yürümek isteyeceklerdir. Kim, hangi ölçüde zikrini arttırabilirse mutluluğu o boyutta bir yüzde ile artacaktır.
Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesindir. Allahû Tealâ sadece mutlu etmek ister ve verdiği bütün hedefler başkalarını rahatsız etmemek, huzursuz etmemek, üzmemek, bunun yerine başka insanları mutlu etmeye çalışmak, başka insanlara huzur vermek, o insanların mesut olmalarını, mutlu olmalarını temin etmek…
Öyleyse sevgili kardeşlerim, hayatımız biz istesek de istemesek de devam edecektir. Hayatımız, zaman adı verilen bir faktörle hudutlanmıştır. Herkes belli bir zaman parçasında yaşar. Allah’ın kendisine verdiği bu süre dolduğu zaman da ölür. İşte hani eskiler demişler: “Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş!” Bu dünya adı verilen gök kubbenin altındaki bu âlem, hepimiz için bir yaşantı yeri ve bu yaşantıda insanlar hep nefslerinin ölçüsünde ve seviyesinde mutluluğu yaşayabilirler. Nefsin afetlerle %100 kaplı olan bir hüviyeti var başlangıçta, ruhun da başlangıçta da sonda da sadece hasletlerle kaplanmış olması söz konusu.
İşte nefsimizin afetlerini ne kadar çok yok edebilirsek; mutluluğumuz o kadar artacaktır. Daimî zikre ulaşan bir insanın ise nefsinin kalbinde hiç afet kalmayacağı için hiç kimseyi üzebilecek davranışlar böyle bir insandan sadır olmaz. Ona kötülük yapılmaz mı? Yapılır, insanlar ona da kızarlar ama neticede o, kendisine kızanlara kızamaz, öfkelenemez. Allahû Tealâ’dan o kendisine kızanlar insanlar için negatif dilekleri hiçbir zaman oluşmaz. Sadece onların kendisine yaptığına üzülür ama o, onlara karşı bir düşmanlığı hiçbir zaman gerçekleştiremez.
Sevgili kardeşlerim! İnsanları sevmeyi öğrenmeliyiz. Onları sevdikçe mutlu olacak olan bizleriz. Hepimiz için bir güzel dünyada yaşamak mümkündür. Seversek ve sevilirsek başka insanlara nefsimizin kalbindeki afetleri bütünüyle yok ettiğimiz zaman en güzel davranışlarda bulunacak bir hüviyette ulaşırız. Çünkü afetler olmayınca sadece hasletlerin vücuda getirdiği, başkalarına sadece mutluluk verecek olan davranışlar söz konusu olur. İşte o insan, başkalarını mutlu etmenin mutluluğunu ve huzurunu yaşamaktadır.
Sevgili kardeşlerim! Hepinizin başkaları kendilerine, sizlere kötülük etse de onlara en güzel davranışlarda bulunanlardan olmanızı Yüce Rabbimizden diliyoruz. Hepiniz için dua ediyoruz Allahû Tealâ’ya: “Yarabbi! Onları en güzel davranışlarla davrandır. Sadece başkalarını mutlu ederek yaşasınlar.” diyoruz.
Sevgili kardeşlerim! Sözlerimiz burada tamamlanıyor. Allahû Tealâ’nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun. Hepinizi çok ama çok seviyoruz.
İmam İskender Ali M İ H R