www.dualar-ülkesi.tr.gg - Zikirlerin En Güzeli Daimî Zikirdir

Dualar Bölümü
vedaXy help script v3.5i,
wampserver2 0i programı indir
PİNG
SOHBET KANAL SIRALAMASI
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz
Esmaül Hüsnanın Faziletleri
Cehennemdeki Azap Ortamı
cehennem 3
DUA VE ZİKİR
Dua ve zikir
Çok Önemli Zikir ve Dualar
Dualar ve Zikirler
Her gün Söylenmesi Tavsiye Edilen
Esma-ül Hüsna Zikir Sayıları ve Zikir Niyetleri
DİLEK VE ZİKİR DUALARI
ESMAÜL HÜSNA ZİKiR VE DUALAR (İNANILMAZ DEĞERLİ BİR HAZİNE!)
Sessiz dua ve zikir
Dünyadaki En Mutlu İnsanlar Daimî Zikrin Sahipleridir
ÖLÜM
BEDENİN ÖLÜMÜ
RUHUN ÖLÜMÜ
AHİRETE İMAN
Sur'a İkinci Kez Üfleniş ve Ölülerin Diriltilmesi
Aldanmalar ve Gerçekler
CEHENME GÖTÜRÜLME
CEHENNEME GİRİŞ
ATEŞ AZABI
Kalplere Tırmanan Ateş"
CEHENNEM EHLİNİN ÇEKİŞMELERİ
ÖLÜMLE BAŞLANYAN PİŞMANLIK
HESAP GÜNÜ YAŞANAN PİŞMANLIK
CEHENNEMDEKİ PİŞMANLIK
BU PİŞMANLIGI YAŞAMAMAK İCİN
İNANANLARIN YURDU CENNET
GERCEK YAŞAM BU DÜNYADAİ DEGİLDİR
Cenneti Şiddetle Umanlar: Allah'ın Fırkası
NİMETLERİN EN ÜSTÜNÜ ALLAH RIZASI
Allah'a Ulaşmayı Dilemek, Allahû Tealâ'nın Temel Emridir.
MUHAMMED 33 meali | MUHAMMED Suresi 33. âyet-i kerimesi
DUA
ŞEYTANIN HİLESİ
Hazreti Hamza 'nın Müslüman Oluşu
SON PEYGAMBER : Hz.Hamza´nın Müslüman Oluşu
Hz. Ömer ve Hamza'nın Müslüman Oluşu
Hz.Hamzanın Hidayeti ve Müslüman Oluşu
Kabir Hayatı
Dini Fon MÜzikleri İlahi Fon Müzikleri en sevgiliye | iLAHi DiNLE ...
Allah'in Ceryani Cezbe
Yeni sayfanın başlığı
NEFSİN TASFİYESİ
Vird - Zikir Dersi
VUKUF-I ADEDİ: USÛL OLMADAN VUSÛL OLMAZ
Vird
TASAVVUF VE TÖVBE
Nihat Hatipoglu - Sultanım İlahisi Dosta Dogrurubeyda ileTakip et
Ruh ve Nefs - 1.bölüm
Ruh ve Nefs - 2.bölüm
backlinkmerkezi.
GONULSOHBETİ YASAK İP ADRESİ
Yunus Suresi 7 ve 8. Âyetler - Allah'a Ulaşmayı
Allah'a Ulaşmayı Dilemeyenler
SOHBETİN ADI: ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER
MÜRŞİDİ BULMA
SEQ bancklink
KUR’ÂN-I KERİM’E GÖRE NEFS TEZKİYESİ NE DEMEKTİR?
kanal komutları
Zikirlerin En Güzeli Daimî Zikirdir
duaaaa



 
Es selâmu aleykûm ve rahmetullahi ve berekâtuhu! Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Yüce Rabbimiz bizleri birlikte kıldı, gene Allah’tan bahsetmek üzere, gene mutlu olmak üzere inşaallah. Allahû Tealâ muhakkak ki, Allah’ı sevenleri sever. Hepiniz Allah’ın sevgisini üzerinizde toplayanlarsınız. Sevgili kardeşlerim! Allah yolunda yaptığınız her çalışma bir fedakârlıktır. Hepiniz için Allah’ın yolu hedefe götüren, mutluluğa götüren bir özellik taşır. Ne istiyor Allahû Tealâ bizden? • Allah'a ulaşmayı dilememizi, • Mürşidimize tâbî olmamızı, • Ruhumuzu Allah’a teslim etmemizi, • Fizik bedenimizi teslim etmemizi, • Nefsimizi teslim etmemizi, • İrademizi Allah’a teslim etmemizi… Ve bunların her birini yapmaya devam ettiğimiz sürece daha çok, daha çok, daha çok mutlu olmamızı Allahû Tealâ bizlere garanti ediyor. Kimin zikri ne kadar artarsa, günlük zikir seviyesi ne kadar daha büyük bir alanı kaplarsa, o kişi o kadar daha çok mutlu olur. Allahû Tealâ acaba neden zikri de çok zikri de daimî zikri de farz kılmış? Farz kılmasının arkasında mutluluk, daha çok mutluluk ve en çok mutluluk var. Bir insan ruhunu, fizik bedenini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim ettiği zaman dünyadaki en mutlu insanlardan biri olur. Onun için dînimize Allahû Tealâ “İslâm dîni” yani “teslim dîni” demiş. İslâm dîni teslim dîni demek. İslâm kelimesi, “teslim olan” demek. Hepimiz Allahû Tealâ’ya teslim olmakla vazifeliyiz. Onun için dînimize Allahû Tealâ İslâm dîni diyor. Yani “teslim dîni” diyor. • Kime teslim? Allah’a teslim. • Neyimizi teslim? Önce ruhumuzu, sonra fizik bedenimizi, sonra nefsimizi, en sonra da irademizi Allah’a teslim etmek… Zikirle bu teslimler arasında çok açık ve kesin bir ilişki var. Zikirlerin en güzeli daimî zikirdir. Bir insan zikirle uyursa, uyandığı zaman da hâlâ zikretmekte olduğunu her seferinde görüyorsa o, gece uykuda da Allahû Tealâ’yı zikretmeye devam eden biridir. İşte bunların sahiplerine Allahû Tealâ daimî zikrin sahipleri diyor. Kim daimî zikrin sahibi olmak istiyorsa bilsin ki; o, Allah’a müracaat ettiği zaman oradan her zaman yardım gelecektir. Daimî zikre ulaşmak herkesin harcı değildir. Daimî zikre ulaşmak bir anda gerçekleşebilecek bir olay da değildir. Büyük gayretler ister. Ama bu gayretleri yapabilen insanlar hamd olsun ki var. Öyleyse sevgili kardeşlerim! Allah için yaşamanın neticesi, ne kadar Allah için yaşarsa o kadar kişinin mutlu olmasını sağladığı cihetle, kişinin mutluluğuyla birinci derecede alâkalı bir konudur. Allahû Tealâ sevgili kardeşlerim, hepinizi seviyor. Hepinizin cennete girmesini açık ve kesin bir şekilde talep ediyor Allahû Tealâ. Öyleyse bütün insanlar için sevgili kardeşlerim, sevmek ve Allahû Tealâ’dan dilemek hem vazifedir hem de taleptir. Dînimiz İslâm dîni yani teslim dîni. • Yani ruhumuzu, • Yani fizik bedenimizi, • Yani nefsimizi, • Yani irademizi; bunların hepsi söylediğim standart içinde, sıra içinde giderek daha çok zikri gerektirir. Ve daimî zikre ulaştıktan sonra artık bunun daha çoğu söz konusu değildir. Bütün insanlar için Allahû Tealâ sadece ve sadece onların mutluluğunu ister. Sevgili kardeşlerim! Hepimiz için Allahû Tealâ bir kapı açar. Kim Allah’a teslim olmayı dilerse, Allah onu Kendisine teslim alır. Burada çok önemli bir ifade kullanıyor Allahû Tealâ: 42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır). “Kim Bana ulaşmayı dilerse ben onu Kendime ulaştırırım.” diyor. Allahû Tealâ’nın onu Kendisine ulaştırması, onun ruhunu Kendisine ulaştırmasıdır. 7-8 aylık bir devre içinde bu konu tamamlanır ve bu kişi ermiş evliya olur. Yani velilerden, evliyadan ermiş olan birisi, ruhunu Allah’a ulaştırmış, ruhu Allah’a ermiş bir insan... Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ bütün kapıları ardına kadar açmış. “Gelin!” diyor. “Gelin hepinizi kurtarayım. Benim cennetim var!” diyor. “Benimle ilişki kurmayanların gideceği yer cehennemdir.” diyor. “Ama sizler” diyor, “benimle ilişkisi olanlarsınız. Benim için zikredenlersiniz ve zikrinizi arttırdıkça mutluluğunuzun da arttığını yaşayanlarsınız.” Sevgili kardeşlerim! İnsanlar hep bir şeyler yaparlar. Çoğu zaman da yaptıkları, onlara bir şey kazandırmaz fizik standartların dışında, manevi açıdan. Ama Allahû Tealâ Tevrat’ta da İncil’de de Kur’ân-ı Kerim’de de: • Zikri de • Günün yarısından daha fazla zikri de yani çok zikri de • Daimî zikri de farz kılmıştır. Öyleyse üç tane kitaplı dîn görüyoruz. Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)’in Allahû Tealâ tarafından kendilerine indirilen kitapları sırasıyla Tevrat, İncil ve Kur’ân-ı Kerim. Tevrat Hz. Musa’ya, İncil Hz. İsa’ya ve Kur’ân-ı Kerim Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e indirilmiş. Üç kitabı da derinlemesine incelediğiniz zaman 7 safha ve 4 tane teslimi görüyorsunuz: • Allah'a ulaşmayı dilemek • Mürşide ulaşmak, tâbiiyet • Ruhun Allah’a teslimi • Fizik bedenin teslimi • Nefsin teslimi • Muhlis olmak ve • İradeyi Allah’a teslim etmek; işte 7 tane safha… • Ruhun, • Vechin, • Nefsin ve • İradenin Allah’a teslimi; 4 tane de teslim... Önemli mi? Kim mutlu olmak istiyorsa denesin. Ne kadar mutlu olacağını görecektir ve bu onu başka insanları da o hedefe yöneltmek istikametinde harekete geçirecektir. Kendisi bunu denemişse, teslimlerini gerçekleştirdikçe mutluluğunun ne kadar üst boyutlara çıkabildiğini yaşadıkça sevdiklerini de bu istikamette pırıl pırıl olmaya davet eder. Etrafındaki insanlar da bunu kabul ettikçe onların da mutluluğu her geçen gün artacaktır, artacaktır, artacaktır ve arttıkça onların da her birinin etrafındaki insanlar neden böyle olduğunu incelemek mecburiyetini hissedeceklerdir ve arkasında yatan müessesenin zikir olduğunu göreceklerdir. Zikir Allah’ın isminin “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah” diye tekrar edilmesidir. Buna zikrullah diyoruz. Allah’ı zikretmek diyoruz. Allah’ın adını zikretmek diyoruz. En kıymetli zikir bu zikirdir. Sevgili kardeşlerim! Ne olur zikredersek? Zikredersek, zikir nefsimizin kalbine Allah’ın katından nurları davet eder ve kalbimize o nurların yerleşmesini temin eder. Artan zikir bütün insanları hedefe yönlendirir. Bu artan zikir o kişinin nefsinin kalbindeki afetlerin azalmasını, azalmasını, azalmasını ve daimî zikirle tamamen yok edilmesini sağlar. Daimî zikir insanın kalbine nurları yerleştirir ve o nefsin kalbinin tamamen nurlarla dolmasını temin eder. Daimî zikir kesintisiz bir zikirdir. Kişinin uyurken zikirle uyumasını ve uyandığı anda da zikretmenin devam etmesini sağlayan en kıymetli zikirdir. Bütün insanlar için: 4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten). Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur. Allahû Tealâ; “Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikrediniz.” diyor. İnsan ya ayaktadır ya oturuyordur ya da yatıyordur. Üç tane faktörden birisiyle şu anda meşguldür. O standarttadır, o durumdadır. Şu anda bu sözümü dinleyen herkes kendisine baktığı zaman onlardan bir tanesiyle birlikte olduğunu görecektir. Ya ayaktadır ya oturuyordur ya da yatıyordur. Ama Allahû Tealâ; “Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikredin.” dediği cihetle bu bir emirdir ve Allahû Tealâ: 1. Zikri emrediyor. 2. Çok zikri de emrediyor. 3. Daimî zikri de emrediyor. İşte insanın safhalarına baktığımız zaman: • Allah'a ulaşmayı dilemek: Bir insan Allah'a ulaşmayı dileyip de ölse 1. kat cennetin sahibi olarak ölür. • Sonra mürşide tâbiiyet 2. kat cenneti ifade eder. • Ruhun Allah’a ulaşması ve teslimi 3. kat cenneti ifade eder. • Fizik bedenin teslimi 4. kat cenneti temsil eder. • Nefsin teslimi 5. kat cenneti, • Muhlis olmak 6. kat cenneti, • İradeyi Allah’a teslim etmek 7. kat cenneti temsil eder ve cennetler burada tamamlanır. 7 kat cennet söz konusu ve 7 kat cennetin her birisi Allah’ın bir davranış biçimi dizilerinden bir tanesiyle kazanılır. En güzeli daimî zikrin sahibi olup 7. kat cennet de ulaşabilmek. Sevgili kardeşlerim! İnsanın mutlululuğu başkalarıyla da birinci derecede önemle mümkündür. Bütün insanlar için, eğer biz o insanlara en güzel davranışlarda bulunuyorsak, onlar da bize güzel davranışlarla cevap verecektir. Allahû Tealâ zikri de günün yarısından daha fazla zikri de daimî zikri de farz kıldığı cihetle, bir insanın yola çıktıktan sonra bunların hepsine doğru yaklaşmasını emrettiğini bize ifade etmiş oluyor. Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın dizaynı budur. İster ki; herkes mutlu olsun, daha çok mutlu olsun, daha çok mutlu olsun. Ama Allah’sız bir mutluluk hiç kimseye nasip olmaz. Kişi zikretmiyorsa, nefsinin kalbinde manevi temizliğin oluşması yani afetlerin kapı dışarı atılması, yerine hasletlerin gelmesi, oraları işgal etmesi mümkün değildir. Bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın dizaynı açık ve kesindir. O herkesin mutlu olmasını ister ve bütün insanlar Allah yolunda ne kadar gayret ediyorlarsa o kadar mutluluğun sahibi olurlar. Ne kadar ekmek, o kadar köfte! Öyleyse bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın hedeflerine baktığımız zaman, demin saydığımız 7 tane safhayı görüyoruz. Bu safha 4 tane teslim içeriyor: Ruhun, vechin yani fizik vücudun, nefsin ve iradenin Allah’a teslimi. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de dördünü de farz kılıyor. Ruhumuzu Allah’a teslim ediyoruz, sonra fizik bedenimizi, sonra nefsimizi, en sonra da irademizi. Sevgili kardeşlerim! Günlük zikir seviyemiz bizi buralara taşır. Nefsimizi ve irademizi Allah’a teslim edebilmemiz ancak daimî zikirle mümkündür. Yani bir insan gözünü kapar, uyur. Ama uyurken de iç dünyası zikre devam eder. Uyandığı anda kişi kendisine bakarsa hâlâ zikretmekte olduğunu tespit edecektir. İşte bu onun daimî zikirde olduğunu gösteren en büyük işaretidir. Bütün insanlar için Allahû Tealâ bunları emretmiş. Allah'a ulaşmayı dilemek, mürşidimize tâbî olmak, ruhumuzu Allah’a teslim etmek, fizik bedenimizi teslim etmek, nefsimizi teslim etmek, muhlis olmak ve iradeyi Allah’a teslim etmek 7 tane safhadır. Bu 7 safhanın her birisi bizi Allah’a daha yakın, daha yakın, daha yakın kılar. Dünyadaki en mutlu insanlar ruhlarını da vechlerini de yani fizik vücutlarını da nefslerini de iradelerini de Allah’a teslim edenlerdir. Elbette Allah’ın iradesidir ki; bizi en güzele ulaştıracaktır. Bir olayla karşı karşıyayız sevgili kardeşlerim! Günlük zikir seviyesiyle mutluluk paralel bir dizaynı ifade eder. Dünyadaki en mutlu insanlar daimî zikrin sahipleridir. Çünkü onların nefslerindeki bütün afetler yok olmuştur. Onlara yanlışlıklar yaptıracak olan ve bu yanlışlıkların neticesinde onların üzülmelerini vücuda getirecek şeytanın talepleri, daimî zikre ulaşmış bir kişi için asla geçerli olamaz. Onlar şeytanın bu istikametteki taleplerinin hiç birisini gerçekleştirmezler. Öyleyse insanın manevi tekâmülüne baktığımız zaman Allah'a ulaşmayı dilemeyi görüyoruz. Mürşide tâbiiyeti görüyoruz. Ruhun Allah’a ulaşmasını görüyoruz. Fizik bedenin teslimini görüyoruz. Nefsin teslimini görüyoruz. Muhlis olmayı görüyoruz. İradeyi Allah’a teslim etmeyi görüyoruz. Bu 7 safha sadece Kur’ân-ı Kerim’de değil Tevrat’ta da İncil’de de mevcut sevgili kardeşlerim! Unutmayalım Hz. Musa da bir peygamberdir, Hz. İsa da bir peygamberdir, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) de bir peygamberdir. “Onlar gevur, onların peygamberi bizi alâkadar etmez.” diyenler büyük bir yanlışlığa düşerler. Peygamberlere hepimiz saygı duymak mecburiyetindeyiz. Allah’ın peygamberidir Hz. Musa da Hz. İsa da. Bizim için en kıymetli olan elbette Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’dir; bizim İslâm âleminin peygamberidir. Sevgili kardeşlerim! Ama bir hristiyanla konuştuğunuz zaman, o kendi peygamberinin kendisine göre en kıymetli olduğunu söyleyecektir. Bir museviyle konuştuğunuz zaman, o da kendi peygamberinin kendisi için en kıymetli olduğunu söyleyecektir. Bunları söylemekte de hepsi haklıdırlar. Çünkü o dînin mensuplarıdır. O dîni öğrenmişlerdir. Ama onları “Neden musevidir, neden hristiyandır?” diye küçültmeye hakkımız yok. Neye dayalı olarak söylüyoruz bunu? Hz. Musa’nın da Hz. İsa’nın da birer peygamber olduğunu Kur’ân-ı Kerim de yazıyor, İncil de yazıyor, Tevrat da yazıyor. Öyleyse sevgili kardeşlerim! Bize düşen insanları küçültmek değildir. İnsanları onların da peygamberleri olduğu cihetle sevmektir. Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ sadece bir tek şey ister: İnsan adı verilen bu mahlûkunun mutlu olması… Bu mutluluk bütün insanlar için açık bir kapıdan geçer. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse bu onun kapıdan içeri girdiğini gösterir. Bu 1. kat cennetin sahibi olmaktır. Ama böyle olan bir insan, Allah'a ulaşmayı dileyip de 1. kat cennetin sahibi olan insan mutlaka mürşid ihtiyacı duyar ve İslâm’da hacet namazını kılıp mürşidini mutlaka Allah’tan sorar. Allahû Tealâ’nın o kişiye Allah'a ulaşmayı dilemişse, ona mürşidini göstermemesi mümkün değildir. Birkaç defa bu hedef gerçekleşirse görecektir ki; mutlaka Allahû Tealâ o kişiye mürşidini gösterir. Çözüm o mürşide ulaşıp tövbesini o kişinin tamamlamasıdır. Tamamlayınca ne olur? Mürşidine ulaşıp da el öpüp, tövbe ederse ne olur? Tövbe ettiği anda, el öptüğü anda ruhu vücudunu terk edip Allah’a doğru yola çıkan kafileye katılır ve kişi ruhunu 7 tane katı aşarak, 7. katta 7 tane âlemden geçerek, sonra da dikey bir yolculukla Sidretül Münteha’ya çıkarak, oradan da Allah’ın Zatı’na ulaşarak Allah’ın Zatı’na geri dönmesini sağlar. Ne olmuştur? Allah o kişi doğunca ona ruh vermiştir ve o ruhu geri istediğini de Tevrat’ta da İncil’de de Kur’ân-ı Kerim’de de açık bir şekilde belirtmiştir. Öyleyse üç kitaplı dînde de üç tane peygamber vardır. Hz. Musa da peygamberdir, Hz. İsa da peygamberdir, Hz. Muhammed Mustafa da peygamberdir. Yaşadıkları zamana göre konuştuk. Önce Hz. Musa görev almış, o doğmuş, o yaşamış, o rahmetli olmuş. Aradan geçmiş bir süre, sonra Hz. İsa, ondan sonra da gen bir süre geçmiş, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz görev almış. Hepsi Allah’ın peygamberdir. Sevgili kardeşlerim! Hepimiz bir görevle görevliyiz. Bu görev başkalarını mutlu etmektir. Bunu hangi ölçüde başarırsak, o ölçüde de biz mutlu oluruz. Bir insan, başka bir insana ne kadar mutluluk verirse aynı mutluluğu mutlaka kendisi de yaşar. Sevgili kardeşlerim! Sevmek konunun merkezini teşkil eder. Allahû Tealâ’nın bu konuda söylediklerine gelin beraber bakalım. Ne diyor? 1. Seviniz! 2. Sevdiriniz! 3. Nefret etmeyiniz! 4. Nefret ettirmeyiniz! Öyleyse Allahû Tealâ’nın istediği şey ne? Bütün insanlar arasında bir uyum hali, bir mutluluğu yaratacak olan aslî unsur herkes için geçerli sevgili kardeşlerimiz! Öyleyse insanlar yapmaları lâzımgelen şeyi en güzel şekilde yapmalılar. Bu istikamette görevimiz tek bir görev: Başka insanları, etrafımızda kim varsa onları mutlu etmek. İnsanlar bu gerçeği tam olarak bilseler yani başkalarına ne kadar mutluluk verirlerse aynı miktardaki mutluluğu Allah’ın kendilerine de vereceğini bir bilseler… Kendileri bir kişi, etraflarında 20-30 kişi varsa, hepsine mutluluk vermeye çalışmak suretiyle onlara verdiği kadarını kendisinin yaşaması her zaman mümkündür. Sevgili kardeşlerim! Onun için Allahû Tealâ Tevrat’ta da İncil’de de Kur’ân-ı Kerim’de de “Seviniz!” diyor. Bunu koymuş. “Sevdiriniz!” diyor. “Nefret etmeyiniz!” diyor. “Nefret ettirmeyiniz!” diyor. İşte bunları bir araya toparladığımız zaman gördüğümüz o ki; sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ’nın istediği şey açık ve kesin olarak bizim mutluluğumuzdur. Bu, zikirleri yapan kimse o zikri yapacak olan kişinin mutluluğudur. Eğer biz etrafımızdaki insanlara da bunu aşılayabilirsek: İslâm, İslâm’ın 5 şartından ibaret değildir. Kur’ân-ı Kerim bir 7’li sisteme dayalı olarak gerçekleşir. Açıklaması bu istikamettedir. Evet, Allah'a ulaşmayı dilemek, mürşide tâbiiyet, ruhun Allah’a ulaşması, fizik bedenin teslimi, nefsin teslimi birer güzelliktir. Ama muhlis olmak ve iradeyi Allah’a teslim etmek de bunun neticesidir. Teslimlerin İslâm’ın 5 şartıyla tamamlanması mümkün olmuyor. Namaz kılmak da oruç tutmak da zekât vermek de hacca gitmek de kelime-i şahadet getirmek de farzdır. İslam’ın 5 tane şartı ama dînimizin adı İslâm dîni yani “teslim dîni”. Ne namaz kılmakta, ne zekât vermekte, ne oruç tutmakta, ne hacca gitmekte, ne de kelime-i şahadet getirmekte bir teslimiyet görünmüyor. Ancak ruhumuzu, fizik bedenimizi, nefsimizi ve irademizi Allah’a teslim edersek bunlar teslimlerdir ve İslâm dîni, teslim dînidir. Öyleyse Allahû Tealâ’nın hedef gösterdiği şeylere dikkatle bakalım sevgili kardeşlerim! Hepimiz için Allahû Tealâ’nın istediği şey Allah’a teslim olmaktır. Buradan hepinize hitap ediyoruz. Şu anda birçok yerden dinleniyoruz hamd olsun. Sevgili kardeşlerim! Teslim olun ve başka insanlara da İslâm’ın 5 şartıyla İslâm’ın asla yaşanamayacağını, bunun şeytanın korkunç bir tuzağı olduğunu insanlara anlatmalısınız. Sevgili kardeşlerim! Dînimizin adının İslâm dîni olduğunu, teslim dîni olduğunu herkese açıklamalısınız ve “Sen İslâm’ın 5 tane şartını yerine getiriyorsun. Allah senden razı olsun. Çok güzel. Namaz kılmak da oruç tutmak da zekât vermek de hacca gitmek de kelime-i şahadet getirmek de hepsi gerçekten farzdır. Sen de bu 5 tane faktörü yerine getiriyorsun. Farzları gerçekleştiriyorsun. Allah kolaylık versin. Ama sen hangi dîne mensupsun? İslâm dîninin mensubusun öyle değil mi? İslâm dîni teslim dîni değil mi? Sen bu namaz kılmakla, oruç tutmakla, zekât vermekle, hacca gitmekle, kelime-i şahadet getirmekle Allah’a neyini teslim ettin?” Hiç kimse bu suale; “Ruhumu teslim ettim, fizik bedenimi teslim ettim.” falan gibi bir cevap veremez. Hiçbir teslim yoktur burada. “O zaman dînimiz İslâm dîni değil mi? Teslim dîni değil mi bizim dînimiz? Öyleyse neden Allahû Tealâ’nın farz emrini yerine getirmiyorsun? Neden ruhunu, neden fizik vücudunu, neden nefsini, neden iradeni Allah’a teslim etmiyorsun?” Ve sevgili kardeşlerim, konunun en korkunç tarafı bütün İslâm âlemi, özellikle günümüzde yaşayan dîn adamları bunu yeterli görüyor. Yani “Tamam.” diyorlar. “Bizim dînimiz İslâm dînidir. Bunun esası namaz kılmaktır, oruç tutmaktır, zekât vermektir, hacca gitmektir, kelime-i şahadet getirmektir. Yani İslâm’ın 5 şartını yerine getirmektir.” Hayır. İslâm’ın 5 şartını yerine getirmek hiç kimseye bu hedefleri kazandıramaz. Öyleyse namaz kılmak farz değil mi? Elbette farz. Oruç tutmak elbette farz. Zekât vermek elbette farz. Kelime-i şahadet getirmek; o da elbette farz. Hacca gitmek; evet o da farz. Ama sevgili kardeşlerim, “Bir insanın İslâm olması, acaba neyi ifade ediyor?” diye düşündük mü hiç? Bir kişinin İslâm olması, o kişinin Allah’a teslim olmasıyla mümkündür. İslâm teslim olan demek. Şimdi namaz kılarak, oruç tutarak, zekât vererek, hacca giderek, kelime-i şahadet getirerek kim neyini Allah’a teslim edebilir? Hiçbir şeyini teslim edemez. Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir insan ruhunu Allah’a ulaştıramaz. Ulaştırmayı dilerse Allah hemen devreye girer ve o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırır. İfadeyi tekrar ediyorum: “Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım.” diyor Allahû Tealâ. Ulaştıran Allah. O kişiye öyle bir mürşid sevgisi verir ki; kişi mutlaka mürşidine ulaşır. Tâbiiyetini gerçekleştirir. Bu onun ruhunun vücudundan ayrılması ve Allah’a doğru yola çıkan kafileye katılmasını temin eder. Bu ne ifade eder? Bu kişi 7-8 aylık bir devre içinde 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. gök katına çıkacaktır. 7. gök katından Sidretül Münteha’ya ulaşacaktır. Oradan da Allah’ın Zatı’na ulaşacaktır. İşte Allahû Tealâ insanlara bunu farz kılıyor. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimi… İslâm dîni budur. İslâm dîni teslim dînidir. Şimdi zamanımızdaki olaya bakalım. Bizim sevgili dîn adamlarımız insanları İslâm’ın 5 şartına davet ediyorlar sadece. “Namaz kılacaksın.” diyorlar. “Oruç tutacaksın, zekât vereceksin, hacca gideceksin, kelime-i şahadet getireceksin.” O zaman biz bu sevgili kardeşlerimize sormaz mıyız? “Bunların hepsi, söylediğiniz gerçek. Gerçekten İslâm’ın 5 şartı bu. Ama Allahû Tealâ İslâm dîni deyince bunu kastetmiyor ki. İslâm dîni teslim dînidir. Siz namaz kılarak, oruç tutarak, zekât vererek, hacca giderek, kelime- şahadet getirerek neyinizi Allah’a teslim ediyorsunuz? Böyle bir iddiada bulunabilir misiniz? ‘Biz de Allah’a teslim olduk.’ diyebilir misiniz? Teslim olabilmeniz için mutlaka Allah’tan mürşidinizi sormanız lâzım. Hacet namazını kılıp Allah’tan soracaksınız: ‘Kim benim mürşidim?’ ” Biz de vaktiyle hacet namazını kılıp Allah’tan mürşidimizi sorduk ve “Muhammed Raşit Hazretleri’dir.” diye işaret geldi. Biz de ülkenin bir ucundan öteki ucuna kadar gittik ve mürşidimize tâbî olduk. Muhammet Raşit Hazretleri bizim mürşidimizdir. Sevgili kardeşlerim! Hepimizin bir mürşidi mutlaka var. Öyleyse bugün Allahû Tealâ bizi irşad makamına oturttu. Bu da Allahû Tealâ’nın bize sevgisinin bir işaretidir, diye değerlendiriyoruz. Sevgili kardeşlerim! Biz hepinizi çok ama çok seviyoruz. Bütün kalbimizle istiyoruz ki; hepiniz mutluluğu yaşayın. Belki de mutluluğun en kolay yolu başkalarını mutlu ederek mutlu olmaktır. Çünkü Allah’ın kanunu etrafınızdaki herkesten her birine, ne kadar mutluluk verebilirseniz, onları hangi ölçüde mutlu edebilirseniz Allah da sizi o kadar mutlu eder. Yani etrafımızda 10 kişi varsa, 10 kişiye ‘A’ kadar mutluluk verebilirsek biz ‘10A’ kadar mutlu oluruz. O zaman kapılar ardına kadar açık değil mi? Hepimiz bu konudaki görevimizi yapmalıyız. Sevmeliyiz. O zaman sevildiğimizi net olarak görürüz sevgili kardeşlerim! Sevgili kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyoruz. Allahû Tealâ’nın hepinizi sonsuz mutluluklara ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz. Es selâmu aleykûm ve rahmetullahi ve berekâtuhu sevgili kardeşlerimiz! Allah hepinizden razı olsun.
 

Bugün 17 ziyaretçi (40 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol