www.dualar-ülkesi.tr.gg - DUA

Dualar Bölümü
vedaXy help script v3.5i,
wampserver2 0i programı indir
PİNG
SOHBET KANAL SIRALAMASI
Namaz kılmayı öğrenmek için doğru yere geldiniz
Esmaül Hüsnanın Faziletleri
Cehennemdeki Azap Ortamı
cehennem 3
DUA VE ZİKİR
Dua ve zikir
Çok Önemli Zikir ve Dualar
Dualar ve Zikirler
Her gün Söylenmesi Tavsiye Edilen
Esma-ül Hüsna Zikir Sayıları ve Zikir Niyetleri
DİLEK VE ZİKİR DUALARI
ESMAÜL HÜSNA ZİKiR VE DUALAR (İNANILMAZ DEĞERLİ BİR HAZİNE!)
Sessiz dua ve zikir
Dünyadaki En Mutlu İnsanlar Daimî Zikrin Sahipleridir
ÖLÜM
BEDENİN ÖLÜMÜ
RUHUN ÖLÜMÜ
AHİRETE İMAN
Sur'a İkinci Kez Üfleniş ve Ölülerin Diriltilmesi
Aldanmalar ve Gerçekler
CEHENME GÖTÜRÜLME
CEHENNEME GİRİŞ
ATEŞ AZABI
Kalplere Tırmanan Ateş"
CEHENNEM EHLİNİN ÇEKİŞMELERİ
ÖLÜMLE BAŞLANYAN PİŞMANLIK
HESAP GÜNÜ YAŞANAN PİŞMANLIK
CEHENNEMDEKİ PİŞMANLIK
BU PİŞMANLIGI YAŞAMAMAK İCİN
İNANANLARIN YURDU CENNET
GERCEK YAŞAM BU DÜNYADAİ DEGİLDİR
Cenneti Şiddetle Umanlar: Allah'ın Fırkası
NİMETLERİN EN ÜSTÜNÜ ALLAH RIZASI
Allah'a Ulaşmayı Dilemek, Allahû Tealâ'nın Temel Emridir.
MUHAMMED 33 meali | MUHAMMED Suresi 33. âyet-i kerimesi
DUA
ŞEYTANIN HİLESİ
Hazreti Hamza 'nın Müslüman Oluşu
SON PEYGAMBER : Hz.Hamza´nın Müslüman Oluşu
Hz. Ömer ve Hamza'nın Müslüman Oluşu
Hz.Hamzanın Hidayeti ve Müslüman Oluşu
Kabir Hayatı
Dini Fon MÜzikleri İlahi Fon Müzikleri en sevgiliye | iLAHi DiNLE ...
Allah'in Ceryani Cezbe
Yeni sayfanın başlığı
NEFSİN TASFİYESİ
Vird - Zikir Dersi
VUKUF-I ADEDİ: USÛL OLMADAN VUSÛL OLMAZ
Vird
TASAVVUF VE TÖVBE
Nihat Hatipoglu - Sultanım İlahisi Dosta Dogrurubeyda ileTakip et
Ruh ve Nefs - 1.bölüm
Ruh ve Nefs - 2.bölüm
backlinkmerkezi.
GONULSOHBETİ YASAK İP ADRESİ
Yunus Suresi 7 ve 8. Âyetler - Allah'a Ulaşmayı
Allah'a Ulaşmayı Dilemeyenler
SOHBETİN ADI: ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEYENLER
MÜRŞİDİ BULMA
SEQ bancklink
KUR’ÂN-I KERİM’E GÖRE NEFS TEZKİYESİ NE DEMEKTİR?
kanal komutları
Zikirlerin En Güzeli Daimî Zikirdir
duaaaa



 
   
SİTENE EKLE    
SİTENE EKLE seo www.gonulsohbeti.com wep sayfamıza hoş geldiniz www.gonulsohbeti.com sohbat odasına baglan

www.gonulsohbeti.com WEP FORUM SAYFAMIZA HOŞ GELDİNİZ


Web'te Türkēe

 

Adınız Soyadınız:

e-mail adresiniz:

www.weporg.tr.gg:

Eğitim Durumunuz:
ilk Orta Lise
Sitemizi Nasıl Buldunuz?
Bize Söylemek İstedikleriniz

Kehf Suresinin 17. āyet-i kerimesi bir başka konuya daha ışık tutmaktadır: Dalālette olanlar iēin bir velī mürşid bulunmaz. Ēünkü kişi hidayete ermeyi (Allah'a ulaşmayı) dilemiyorsa Allah o kişiyi zaten hidayete erdirmez. O kişi dalālette kalmayı tercih etmiştir, Allah da onu dalālette bırakır. Öyleyse Allah'a ulaşmayı dileyen kişiye, kıldığı hacet namazı üzerine, Allah mürşidini gösterecek, onu 12 tane ihsanla mürşidine ulaştıracaktır. Kişi hidayete adım atacak ve ruhu Allah'a doğru yola ēıkacaktır.

16 / NAHL -Ve sebīllerin (dergāhlardan Sıratı Mustakīm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi. İki tane alternatif vardır:

1. Kişi, Allah'a ulaşmayı diler ve Allahū Tealā onu mutlaka mürşidine ulaştırır.

2. Kişi, Allah'a ulaşmayı dilemez ve Allahū Tealā ona bir velī mürşid tayin etmez.

<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<

18 / KEHF - 17 Ve tereş şemse izā taleat tezāveru an kehfihim zātel yemīni ve izā garabet takrıduhum zāteş şimāli ve hum fī fecvetin minh(minhu), zālike min āyātillāh(āyātillāhi), men yehdillāhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidā(murşiden). Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geētiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası iēinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın āyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalālette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun iēin velī mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.

1 / FATİHA - 5 İyyāke na’budu ve iyyāke nestaīn(nestaīnu). (Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.

2 / BAKARA - 45 Vesteīnū bis sabri ves salāt(sālāti), ve innehā le kebīretun illā alel hāşiīn(hāşiīne). (Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşū sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2 / BAKARA - 256 Lā ikrāhe fīd dīni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tāgūti ve yu’min billāhi fe kadistemseke bil urvetil vuskā, lenfisāme lehā, vallāhu semīun alīm(alīmun). Dīnde zorlama yoktur. İrşad yolu (hidayet yolu; Allah'a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalālet yolu; şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) aēıkēa (ayrılıp) ortaya ēıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkār edip de Allah'a īmān ederse (mü'min olur, Allah'a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah'tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem'ī'dir, Alīm'dir.

3 / AL-İ İMRAN - 104 Veltekun minkum ummetun yed’ūne ilel hayri ve ye’murūne bil ma’rūfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulāike humul muflihūn(muflihūne). Sizin iēinizden hayra davet eden (mürşidlerden) bir cemaat olsun ve mārufla emretsin, ve münkerden nehyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar felāha erenlerdir.

3 / AL-İ İMRAN - 112 Duribet aleyhimuz zilletu eyne mā sukıfū illā bi hablin minallāhi ve hablin minen nāsi ve bāū bi gadabin minallāhi ve duribet aleyhimul meskeneh(meskenetu), zālike bi ennehum kānū yekfurūne bi āyātillāhi ve yaktulūnel enbiyāe bi gayri hakk(hakkın), zālike bimā asav ve kānū ya’tedūn(ya’tedūne). Onların üzerlerine, nerede olurlarsa olsunlar zillet (alēaklık) damgası vuruldu. Ancak Allah'ın ipine (Sıratı Mustakīm'e) ve insanlardan bir ipe (Allah'a ulaştıracak olan mürşide) tutunanlar (ulaşanlar) hariē. (Onlar) Allah'tan bir gazaba uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu. Bu, onların Allah'ın āyetlerini inkār etmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları sebebiyledir. İşte bu, onların (Allah'a) isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandır.

3 / AL-İ İMRAN - 146 Ve keeyyin min nebiyyin kātele, meahu rıbbiyyūne kesīr(kesīrun), fe mā vehenū li mā asābehum fī sebīlillāhi ve mā daufū ve mestekānū vallāhu yuhibbus sābirīn(sābirīne). Ve peygamberlerden niceleri var ki; onlarla birlikte birēok rıbbıyyun (ilim, irfan sahibi mürşid) de savaştı. Allah yolunda, kendilerine isabet eden şeyler (elem ve sıkıntılar) sebebiyle gevşemediler, zayıflık göstermediler ve boyun da eğmediler. Allah, sabredenleri sever.

4 / NİSA - 147 Mā yef’alullāhu bi azābikum in şekertum ve āmentum ve kānallāhu şākiran alīmā(alīmen). Eğer siz şükrederseniz ve āmenū olursanız (yaşarken Allah'a ulaşmayı dilerseniz ve mürşidinize ulaşıp tābī olursanız, böylece kalbinizin iēine īmān yazılıp mü'min olursanız), Allah size azap etmez. Ve Allah Şākir'dir (şükrün karşılığını verendir), Alīm'dir (en iyi bilendir).

4 / NİSA - 167 İnnellezīne keferū ve saddū an sebīlillāhi kad dallū dalālen baīdā(baīden). Muhakkak ki inkār edenler ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları iēin) uzak bir dalāletle sapmışlardır.

4 / NİSA - 168 İnnellezīne keferū ve zalemū lem yekunillāhu li yagfire lehum ve lā li yehdiyehum tarīkā(tarīkan). Muhakkak ki inkār edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakīm'e) hidayet edecek değildir.

6 / EN'AM - 36 İnnemā yestecībullezīne yesmeūn(yesmeūne), vel mevtā yeb’asuhumullāhu summe ileyhi yurceūn(yurceūne). (Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'ī isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür.)

6 / EN'AM - 54 Ve izā cāekellezīne yu’minūne bi āyātinā fe kul selāmun aleykum ketebe rabbukum alā nefsihir rahmete ennehu men amile minkum sūen bi cehāletin summe tābe min ba’dihī ve asleha fe ennehu gafūrun rahīm(rahīmun). Āyetlerimize inanan kimseler sana geldiği zaman, onlara şöyle de: "Selām üzerinize olsun. Rabbiniz, kendi üzerine "rahmeti" yazdı. Öyle ki;sizden, kim cahillikle bir kötülük yapar, sonra onu yaptıktan sonra tövbe eder (mürşidin önünde) ve ıslāh olursa (nefs tezkiyesi yaparsa), o taktirde muhakkak ki O (Allah), Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahīm(rahmet nurunu gönderen)'dir."

6 / EN'AM - 97 Ve huvellezī ceale lekumun nucūme li tehtedū bihā fī zulumātil berri vel bahr(bahri), kad fassalnal āyāti li kavmin ya’lemūn(ya’lemūne). Ve kara ve denizin karanlıklarında (nefsin afetlerinin karanlığında) onunla yolunuzu bulmanız (hidayete ermeniz) iēin yıldızları (nebīler, resūller, mürşidler) kılan O'dur. Bilen bir kavim iēin, āyetleri detayları ile aēıkladık.

7 / A'RAF - 153 Vellezīne amilūs seyyiāti summe tābū min ba’dihā ve āmenū inne rabbeke min ba’dihā le gafūrun rahīm(rahīmun). Ve seyyiat (derecat kaybettiren ameller) işleyenler, sonra da ondan (o seyyiatten) sonra (mürşid önünde) tövbe ettiler ve āmenū oldular (ise) muhakkak ki; senin Rabbin, ondan (āmenū olduktan) sonra elbette Gafur (günahları sevaba ēeviren)dur ve Rahīm (rahmet gönderen)dir.

11 / HUD - 19 Ellezīne yasuddūne an sebīlillāhi ve yebgūnehā ivecā(ivecen), ve hum bil āhıreti hum kāfirūn(kāfirūne). Onlar ki; Allah'ın yolundan (kişinin mürşidine ulaşmasına mani olarak ruhunun, vücudundan ayrılarak Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakīm'e ulaşmasına engel oldukları iēin) saptırırlar. Ve onu (ruhun ölmeden Allah'a ulaşmasını) eğmek ve bükmek isterler (gerēek kavramından uzaklaştırmak isterler). Onlar, ahireti (ruhun ölmeden Allah'a ulaşmasını) inkār edenlerdir.

11 / HUD - 52 Ve yā kavmistagfirū rabbekum summe tūbū ileyhi yursilis semāe aleykum midrāran ve yezidkum kuvveten ilā kuvvetikum ve lā tetevellev mucrimīn(mucrimīne). Ya kavmim! Rabbinizin mağfiretini isteyin. Sonra O'na tövbe edin (mürşidin önünde tövbe edip, zikre başlayın). Üzerinize sema(dan) bol yağmur (bol rahmet) göndersin. Ve sizin kuvvetinizi, kuvvet ile arttırsın. Ve mücrimler (suēlular) olarak yüz ēevirmeyin.

11 / HUD - 90 Vestagfirū rabbekum summe tūbū ileyh(ileyhi), inne rabbī rahīmun vedūd(vedūdun). Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin (dileyin). Sonra O'na (Resūl veya mürşid önünde) tövbe edin. Muhakkak ki benim Rabbim, rahmet eden (rahmet nuru gönderen) dir, Vedūd'dur (seven).

16 / NAHL - 9 Ve alallāhi kasdus sebīli ve minhā cāir(cāirun), ve lev şāe le hedākum ecmaīn(ecmaīne). Ve sebīllerin (dergāhlardan Sıratı Mustakīm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

18 / KEHF - 10 İz evel fityetu ilel kehfi fe kālū rabbenā ātinā min ledunke rahmeten ve heyyi' lenā min emrinā reşedā(reşeden). Genēler mağaraya sığındıkları zaman şöyle dediler: "Rabbimiz, bize Senin katından bir rahmet ver. Ve bize emrimizden (bizim iēimizden, senin emirlerinden bize ait olan rahmet ve salāvātı ulaştıracak kişiyi) mürşidi tayin et."

20 / TAHA - 82 Ve innī le gaffārun li men tābe ve āmene ve amile sālihan summehtedā. Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 12 ihsanla) tövbe edenler ve (ikinci defa) āmenū (kalbine īmān yazıldığı iēin īmānı artan mü'min) olanlar ve salih amel (zikir) yapanlar (nefsi ıslāh edici amel işleyenler) iēin mutlaka Gaffar'ım (onların günahlarını sevaba ēevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştırılır).

25 / FURKAN - 70 İllā men tābe ve āmene ve amile amelen sālihan fe ulāike yubeddilullāhu seyyiātihim hasenāt(hasenātin), ve kānallāhu gafūren rahīmā(rahīmen). Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine īmān yazılıp, īmānı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) ēevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba ēevirendir), Rahīm'dir (rahmet gönderendir).

25 / FURKAN - 71 Ve men tābe ve amile sālihan fe innehu yetūbu ilallāhi metābā(metāben). Ve kim (mürşidi önünde) tövbe eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a ulaşır (hayattayken ruhu Allah'a ulaşır).

27 / NEML - 11 İllā men zaleme summe beddele husnen ba’de sūin fe innī gafūrun rahīm(rahīmun). Ancak zulmedenler hariē. Ama kim kötülüğü işledikten sonra iyiliğe (mürşidine tābī olup günahlarını sevaba) ēevirirse, o zaman muhakkak ki Ben, Gafūr'um (mağfiret eden, günahları sevaba ēeviren) Rahīm'im (Rahīm esmasıyla tecelli eden).

28 / KASAS - 67 Fe emmā men tābe ve āmene ve amile sālihān fe asā en yekūne minel muflihīn(muflihīne). Artık (mürşidin önünde) tövbe eden ve (ikinci defa) āmenū olup, salih amel (nefs tezkiyesi) yapanın, bu sebeple felāha erenlerden olması umulur.

40 / MU'MİN - 7 Ellezīne yahmilūnel arşa ve men havlehu yusebbihūne bi hamdi rabbihim ve yu’minūne bihī ve yestagfirūne lillezīne āmenū, rabbenā vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezīne tābū vettebeū sebīleke vekıhim azābel cahīm(cahīmi). Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na īmān ederler. Ve āmenū olanlar iēin (Allah'tan) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakīm'e) tābī olanları mağfiret et (günahlarını sevaba ēevir). Onları cehennem azabından koru!"

55 / RAHMAN - 33 Yā ma'şerel cinni vel insi inisteta'tum en tenfuzū min aktāris semāvāti vel ardı fenfuz(fenfuzū), lā tenfuzūne illā bi sultān(sultānin). Ey insan ve cin topluluğu! Semaların ve arzın kuturlarından (ēaplarından) nüfuz etmeye (ēıkıp gitmeye) eğer gücünüz yetiyorsa, haydi nüfuz edin (geēip, ēıkın)! Bir sultan (bir mürşid) olmaksızın nüfuz edemezsiniz (geēip ēıkamazsınız).

78 / NEBE - 39 Zālikel yevmul hakk(hakku), femen şāettehaze ilā rabbihī meābā(meāben). İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tābī olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakīm'i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.

4 / NİSA - 64 : Ve mā erselnā min resūlin illā li yutāa bi iznillāh(iznillāhi), ve lev ennehum iz zalemū enfusehum cāūke festagferūllāhe vestagfere lehumur resūlu le vecedūllāhe tevvāben rahīmā(rahīmen). Ve Biz, (hiē) bir resūlü, Allah'ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey iēin göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Resūl de onlar iēin mağfiret dileseydi, mutlaka Allah'ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resūl'ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.

72 / CİN - 14 : Ve ennā minnel muslimūne ve minnel kāsitūn(kāsitūne), fe men esleme fe ulāike teharrev reşedā(reşeden). Ve gerēekten bizden, (Allah'a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah'a) teslim olmuşsa (ruhunu teslim etmişse) işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).

72 / CİN - 16 : Ve en levistekāmū alet tarīkati le eskaynāhum māen gadekā(gadekan). Ve eğer onlar, tarikat üzere olarak (Allah'a) yönelselerdi, onları mutlaka bol su (rahmet) ile sulardık (bol bol rahmet ulaştırırdık) ki.

2 / BAKARA - 38 Kulnāhbitū minhā cemīa(cemīan), fe immā ye’tiyennekum minnī hudenfe men tebia hudāye fe lā havfun aleyhim ve lā hum yahzenūn(yahzenūne). Biz dedik ki: "Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tābī olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar."

3 / AL-İ İMRAN - 31 Kul in kuntum tuhibbūnallāhe fettebiūnī yuhbibkumullāhu ve yagfir lekum zunūbekum, vallāhu gafūrun rahīm(rahīmun). De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tābi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba ēevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahīm"dir."

3 / AL-İ İMRAN - 53 Rabbenā āmennā bi mā enzelte vetteba’nār resūle fektubnā meaş şāhidīn(şāhidīne). Rabbimiz, Senin indirdiğin şeye inandık ve Resūl'e tābī olduk, artık bizi şahitlerle beraber yaz.

3 / AL-İ İMRAN - 193 Rabbenā innenā semi’nā munādiyen yunādī lil īmāni en āminū bi rabbikum fe āmennā, rabbenā fagfir lenā zunūbenā ve keffir annā seyyiātinā ve teveffenā meal ebrār(ebrāri). Rabbimiz! Muhakkak ki biz, "Rabbiniz'e āmenū olun" diye īmāna davet eden davetēiyi işittik, böylece īmān ettik (davetēiye tābī olarak āmenū olduk) Rabbimiz artık bizim günahlarımızı mağfiret et, seyyiatlarımızı ört ve bizi ebrar olan (Allah'a ulaşan ve veli olan cennetlik) kullarınla beraber vefat ettir.

5 / MAİDE - 16 Yehdī bihillāhu menittebea rıdvānehu subules selāmi ve yuhricuhum minez zulumāti ilen nūri bi iznihī ve yehdīhim ilā sırātın mustakīm(mustakīmin). Allah (c.c.), rızasına tābī olan kişiyi onunla (Resūlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) ēıkarıp Sırāt-ı Mustakīm'e hidayet eder (ulaştırır).

6 / EN'AM - 90 Ulāikellezīne hedallāhu, fe bi hudāyuhumuktedih, kul lā es’elukum aleyhi ecrā(ecren), in huve illā zikrā lil ālemīn(ālemīne). İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. Öyleyse onların hidayetine tābī ol! "Ben, ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O ancak ālemler iēin bir zikirdir." de.

9 / TEVBE - 100 Ves sābikūnel evvelūne minel muhācirīne vel ensāri vellezīnettebeūhum bi ıhsānin radıyallāhu anhum ve radū anhu ve eadde lehum cennātin tecrī tahtehel enhāru hālidīne fīhā ebedā(ebeden), zālikel fevzul azīm(azīmu). O sabikūn-el evvelīn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salāh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirīnden (Mekke'den Medine'ye göē edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirīne) ihsanla tābī olanlardandı. (Sahābe irşad makamına sahip oldukları iēin onlara tābī olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azīm) mükāfattır.

10 / YUNUS - 35 Kul hel min şurekāikum men yehdī ilel hakk, kulillāhu yehdī lil hakk(hakkı), e fe men yehdī ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lā yehiddī illā en yuhdā, fe mā lekum, keyfe tahkumūn(tahkumūne). De ki: "Sizin ortaklarınızdan Hakk'a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?" De ki: "Allah, Hakk'a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk'a hidayet eden (ulaştıran) mı tābī olunmaya daha lāyıktır (daha ēok hak sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikēe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?" Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

11 / HUD - 112 Festekim kemā umirte ve men tābe meake ve lā tatgav, innehu bi mā ta’melūne basīr(basīrun). Artık sen, sana tövbe ederek, tābī olanlarla birlikte emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Ve azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.

14 / İBRĀHĪM - 44 Ve enzirin nāse yevme ye’tīhimul azābu fe yekūlullezīne zalemū rabbenā ahhırnā ilā ecelin karībin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekūnū aksemtum min kablu mā lekum min zevāl(zevālin). Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: "Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resūllere tābī olalım." Daha önce "sizin iēin bir zeval olmadığına" yemin eden siz değil misiniz?

18 / KEHF - 66 Kāle lehu mūsā hel ettebiuke alā en tuallimeni mimmā ullimte ruşdā(ruşden). Musa (A.S) ona şöyle dedi: "Rüşde ulaşmak üzere, sana öğretilen (ilmi ledun) den bana öğretmen iēin, sana tābī olabilir miyim?"

20 / TAHA - 47 Fe’tiyāhu fe kūlā innā resūlā rabbike fe ersil meanā benī isrāīle ve lā tuazzibhum, kad ci’nāke bi āyetin min rabbik(rabbike), ves selāmu alā menittebeal hudā. O halde ikiniz ona gidin ve ona şöyle söyleyin: "Muhakkak ki biz, senin Rabbinin iki resūlüyüz. İsrailoğulları'nı artık bizimle beraber gönder ve onlara azap etme! Sana Rabbinden āyet (mucize) getirdik. Ve hidayete tābī olanlara selām olsun."

20 / TAHA - 90 Ve lekad kāle lehum hārūnu min kablu yā kavmi innemā futintum bih(bihī) ve inne rabbekumur rahmānu fettebiūnī ve etīū emrī. Ve andolsun ki Harun (A.S) daha önce, onlara şöyle dedi: "Ey kavmim, siz onunla sadece imtihan edildiniz! Ve muhakkak ki Rahmān, sizin Rabbinizdir. Artık bana tābī olun ve emrime itaat edin."

20 / TAHA - 123 Kālehbitā minhā cemīan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immā ye’tiyennekum minnī huden fe menittebea hudāye fe lā yadıllu ve lā yeşkā. (Allahū Tealā şöyle) dedi: "İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tābī olursa artık o, dalālette kalmaz ve şākī olmaz."

26 / ŞUARA - 111 Kālū e nu’minu leke vettebeakel erzelūn(erzelūne). "Sana en basit insanlar tābī olduğuna göre, biz (de) mi sana inanalım?" dediler.

26 / ŞUARA - 126 Fettekullāhe ve etīūn(etīūni). Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tābī olun).

28 / KASAS - 35 Kāle se neşuddu adudeke bi ahīke ve nec’alu lekumā sultānen fe lā yasılūne ileykumā bi āyātinā, entumā ve menittebeakumel gālibūn(gālibūne). (Allahū Tealā): "Kardeşinle senin gücünü arttıracağız ve ikinizi sultan kılacağız. Ve böylece onlar, āyetlerimize (mucizelerimize) ulaşamayacaklar (onlara karşı koyamayacaklar). Siz ikiniz ve size tābī olanlar, gālip olanlarsınız." dedi.

28 / KASAS - 47 Ve lev lā en tusībehum musībetun bimā kaddemet eydīhim fe yekūlū rabbenā lev lā erselte ileynā resūlen fe nettebia āyātike ve nekūne minel mu’minīn(mu’minīne). Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musībet isabet ederse: "Rabbimiz keşke bize bir resūl gönderseydin böylece biz, Senin āyetlerine tābī olur ve mü'minlerden olurduk." diyecek olmasalardı (seni Nebī-Resūl olarak göndermezdik).

28 / KASAS - 50 Fe in lem yestecībū leke fa’lem ennemā yettebiūne ehvāehum, ve men edallu mimmenittebea hevāhu bi gayri huden minallāh(minallāhi), innallāhe lā yehdil kavmez zālimīn(zālimīne). Bundan sonra eğer sana icabet etmezlerse (senin hidayete erdirme davetine uymazlarsa), bil ki onlar heveslerine tābīdirler. Allah'tan bir hidayetēi olmaksızın (hidayetēiye değil de) kendi heveslerine tābī olandan daha ēok dalālette kim vardır? Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.

28 / KASAS - 57 Ve kālū in nettebiıl hudā meake nutehattaf min ardınā, e ve lem numekkin lehum haremen āminen yucbā ileyhi semerātu kulli şey’in rızkan min ledunnā ve lākinne ekserehum lā ya’lemūn(ya’lemūne). Ve: "Eğer seninle beraber hidayete tābī olursak (Allah'a ulaşmayı dilersek), yerimizden atılırız (yurdumuzdan kovuluruz)." dediler. Onları, katımızdan rızık olarak her ēeşit üründen toplanıp, onlara getirildiği haram kılınan (hürmet edilen yerde, haremde) yerde emin olarak yerleştirmedik mi? Fakat onların ēoğu (Allah tarafından olduğunu) bilmezler.

29 / ANKEBUT - 26 Fe āmene lehu lūt (lūtun) ve kāle innī muhācirun ilā rabbī, innehu huvel azīzul hakīm(hakīmu). Bundan sonra Lut (A.S), O'na (İbrāhīm (A.S)'a) īmān etti (tābī oldu) ve dedi ki: "Muhakkak ki ben, Rabbime hicret edecek olanım (ruhumu yaşarken Allah'a ulaştıracağım). Muhakkak ki O; Azīz'dir (ēok yüce), Hakīm'dir (hüküm sahibi)."

31 / LOKMAN - 15 Ve in cāhedāke alā en tuşrike bī mā leyse leke bihī ilmun fe lā tutı’humā ve sāhibhumā fīd dunyā magrūfen vettebi’ sebīle men enābe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mā kuntum ta’melūn(ta’melūne). Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman iēin seninle mücādele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tābī ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.

36 / YASİN - 20 Ve cāe min aksal medīneti raculun yes’ā kāle yā kavmittebiūl murselīn(murselīne). Ve şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim, (size) gönderilmiş olan resūllere tābī olun!" dedi.

36 / YASİN - 21 İttebiū men lā yes’elukum ecren ve hum muhtedūn(muhtedūne). (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tābī olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).

40 / MU'MİN - 7 Ellezīne yahmilūnel arşa ve men havlehu yusebbihūne bi hamdi rabbihim ve yu’minūne bihī ve yestagfirūne lillezīne āmenū, rabbenā vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezīne tābū vettebeū sebīleke vekıhim azābel cahīm(cahīmi). Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na īmān ederler. Ve āmenū olanlar iēin (Allah'tan) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakīm'e) tābī olanları mağfiret et (günahlarını sevaba ēevir). Onları cehennem azabından koru!"

40 / MU'MİN - 38 Ve kālellezī āmene yā kavmittebiūni ehdikum sebīler reşād(reşādi). Ve āmenū olan adam şöyle dedi: "Ey kavmim! Bana tābī olun ki sizi irşad yoluna ulaştırayım."

>p>48 / FETİH - 10 İnnellezīne yubāyiūneke innemā yubāyiūnallāh(yubāyiūnallāhe), yedullāhi fevka eydīhim, fe men nekese fe innemā yenkusu alā nefsih(nefsihī), ve men evfā bi mā āhede aleyhullāhe fe se yu’tīhi ecren azīmā(azīmen). Muhakkak ki onlar, sana tābī oldukları zaman Allah'a tābī olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği iēin ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği iēin derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükāfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

57 / HADİD - 27 Summe kaffeynā alā āsārihim bi rusulinā ve kaffeynā bi’īsebni meryeme ve āteynāhul incīle ve cealnā fī kulūbillezīnet tebeūhu re’feten ve rahmeh(rahmeten), ve rahbāniyyetenibtedeūhā mā ketebnāhā aleyhim illebtigāe rıdvānillāhi fe mā reavhā hakka riāyetihā, fe āteynellezīne āmenū minhum ecrehum, ve kesīrun minhum fāsikūn(fāsikūne). Sonra onların izleri üzerine resūllerimizi ardarda gönderdik. Ve Meryemoğlu İsa (A.S)'ı gönderdik ve O'na İncil'i verdik. Ve O'na tābī olanların kalplerinde refet (şefkat) ve rahmet kıldık. Ve onlar, O'na ruhbanlık ihdas ettiler. Biz, Allah'ın rızasını ibtiga etmekten başkasını onlara farz kılmadık. Oysa O'na hakkıyla riayet etmediler. Böylece onlardan, āmenū olanların ecirlerini verdik ve onlardan ēoğu fasıklardı.

60 / MUMTEHİNE - 12 Yā eyyuhen nebiyyu izā cāekel mu'minātu yubāyi'neke alā en lā yuşrikne billāhi şey'en ve lā yesrikne ve lā yeznīne ve lā yaktulne evlādehunne ve lā ye'tīne bi buhtānin yefterīnehu beyne eydīhinne ve erculihinne ve lā ya'sīneke fī ma'rūfin fe bāyı'hunne vestagfirlehunnallāh(vestagfirlehunnallāhe) innallāhe gafūrun rahīm(rahīmun). Ey nebī (peygamber)! Mü'min kadınlar; Allah'a hiēbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlātlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tābī olmak iēin geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar iēin Allah'tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafūr'dur (mağfiret edendir, günahları sevaba ēevirendir), Rahīm'dir (Rahīm esması ile tecelli edendir).

71 / NUH - 3 Eni’budūllāhe vettekūhu ve etīūn(etīūni). Allah'a kul olmanız, O'na karşı takva sahibi olmanız iēin. Ve bana itaat edin (tābī olun).

78 / NEBE - 39 Zālikel yevmul hakk(hakku), femen şāettehaze ilā rabbihī meābā(meāben). İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tābī olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakīm'i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.

3 / AL-İ İMRAN - 20 Fe in hāccūke fe kul eslemtu vechiye lillāhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezīne ūtūl kitābe vel ummiyyīne e eslemtum, fe in eslemū fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemā aleykel belāg(belāgu), vallāhu basīrun bil ibād(ibādi). Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tābi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve ümmīlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz ēevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.

3 / AL-İ İMRAN - 31 Kul in kuntum tuhibbūnallāhe fettebiūnī yuhbibkumullāhu ve yagfir lekum zunūbekum, vallāhu gafūrun rahīm(rahīmun). De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tābi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba ēevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahīm"dir." >p>3 / AL-İ İMRAN - 53 Rabbenā āmennā bi mā enzelte vetteba’nār resūle fektubnā meaş şāhidīn(şāhidīne). Rabbimiz, Senin indirdiğin şeye inandık ve Resūl'e tābī olduk, artık bizi şahitlerle beraber yaz.

3 / AL-İ İMRAN - 193 Rabbenā innenā semi’nā munādiyen yunādī lil īmāni en āminū bi rabbikum fe āmennā, rabbenā fagfir lenā zunūbenā ve keffir annā seyyiātinā ve teveffenā meal ebrār(ebrāri). Rabbimiz! Muhakkak ki biz, "Rabbiniz'e āmenū olun" diye īmāna davet eden davetēiyi işittik, böylece īmān ettik (davetēiye tābī olarak āmenū olduk) Rabbimiz artık bizim günahlarımızı mağfiret et, seyyiatlarımızı ört ve bizi ebrar olan (Allah'a ulaşan ve veli olan cennetlik) kullarınla beraber vefat ettir.

4 / NİSA - 147 Mā yef’alullāhu bi azābikum in şekertum ve āmentum ve kānallāhu şākiran alīmā(alīmen). Eğer siz şükrederseniz ve āmenū olursanız (yaşarken Allah'a ulaşmayı dilerseniz ve mürşidinize ulaşıp tābī olursanız, böylece kalbinizin iēine īmān yazılıp mü'min olursanız), Allah size azap etmez. Ve Allah Şākir'dir (şükrün karşılığını verendir), Alīm'dir (en iyi bilendir).

wep forum tasarımcısı seo

 

Bugün 5 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol